Yazarlığa Giriş : Bölüm 2
- Destan Keskinkılıç
- 5 Şub 2019
- 3 dakikada okunur

Kaç tane insan tanıdığınızı hiç düşündünüz mü? Kaç farklı hayat hakkında bir görüşe ,bilgiye sahipsiniz? Mesela bir problemle karşılaştığınızda, dönüp de kendinizi başka hayatlarla kıyaslayıp, telkin edebilecek kadar insan tanıyor musunuz? Bunu yapmanın doğruluğu elbet tartışılır ama asıl nokta bu değil. Asıl önemli olan bunu yapmak isteseniz, yapabilecek olup olmadığınızdır.
Bence yazarlar, insan sarrafıdır. Bir yazarın belki de 100 tane öyküsü olabilir. Her bir öyküsünde 10 tane karakter yaratmıştır belki de. Nasıl bir yaratıcılık? Yaratıcılık, hiç tartışılmaksızın bir yazar için en önemli faktörlerden biridir. Lakin elinde hiç malzemesi olmayan yazar, yeni şeyleri nasıl türetebilir? Sizin farkınız , önünüze koyulan suya, yaşayabilmeniz için varlığına ihtiyaç duyduğunuz bir şeymiş gibi bakmak yerine, onun berraklığını yeni doğmuş bir bebeğin suçlu olma ihtimaliyle bağdaştırabildiğinizde ortaya çıkacaktır.
Hadi şimdi kafanızın içinde oluşturduğunuz dünyanıza insanları nasıl yaratabileceğinizi öğrenelim…

İnsanları Tanımak
Size ilk başta, Fener adlı oyunumun en çok konuşulan karakterlerinden birini nasıl yarattığımı anlatmak istiyorum. Karakterimle ,bir yaz günü saat 14.00 civarlarında alışveriş merkezine yürürken tanıştım. Çok acelesi vardı ve emin adımlarla bana doğru geliyordu. Belki de sinemaya gecikmişti. Hayır! Kendisi işletme okumuş ama 3 senedir iş bulamamıştı ve en son başvurduğu şirket onu tanımak için çağırmıştı. Saat 14.00 da orda olması gerekiyordu ve geç kalmıştı. Tam ben kendi dünyamı yaratırken yanıma geldi ve durdu. “ Gerçekten çıldırmak üzereyim! Herkes farklı bir tarafı gösteriyor. Hayır yani bilmiyorsanız, bilmiyorum demenizde hiçbir sakınca yok. Kusura bakmayın ben size bunları neden anlatıyorum hiçbir fikrim yok ama metro ne tarafta?”İçimden düşündüğüm tek şey, yeni bir insan yaratmak üzere olduğumdu ve ağzımdan şunlar döküldü.” Ben de metroya yürüyordum. İsterseniz beraber gidelim. Böylelikle bilmediğimi söylemekten çekindiğim için size yalan bir şey söylemediğimden emin bir şekilde metroya yürürsünüz.” Ve işte tiyatromun en sevilen karakterlerinden biriyle metroya kadar yürüdüm. Sonrasında aynı durakta ineceğimiz tesadüfüne inanışını seyrettikten sonra bulduğum en yakın taksiyle yarım saat gecikmeli olarak alışveriş merkezine geri döndüm.Neden yaptım? O adamın ilginç bir hayatı olduğu ve tiyatrom için uygun karakter olduğu fikrine nereden kapıldım? İnanın hiçbir fikrim yok. Benim hayatta şaşmayacağını düşündüğüm bir felsefem vardır. Hiçbir şey kalıcı olarak sizin değildir. O sahip olduğunuz her ne ise başkasına değil de size verilmesinin bir sebebi vardır. O zaman bunu değerlendirmeden ölmek ne büyük bir israf! Ben eğer o gün alışveriş merkezine gitmeyi tercih etmesem, ya da ayakkabımı bağlamadığımdan dolayı takılıp düşünce 2 dakika kaybetmesem belki de o adam ben yerine başkasına soracaktı. Ben de bana sunulan bu durumu değerlendirerek dünyama yeni bir insan kazandırdım. Yol boyunca bana anlattığı hayatı, ilham oldu ve türeterek yeni bir insan yarattım kafamın içinde. Şimdi o yarattığım insanla gurur duyuyorum. Yazarlığa adım atmak hem yeni insanlarla tanışmama, onlara bazı insanların yaptığı gibi canavar gibi bakmamama ve tanıştığım insanların hayatlarıyla kendi yaratıcılığımı birleştirerek dünyamı zenginleştirmeme olanak sağladı.

Derinlerdeki Anlamlar Sizin Hazinenizdir!
Sizce karakteriniz saç renginden, hangi işi yaptığından veya kaç çocuğu olduğundan mı ibarettir? Ben Emine Şen adındaki karakterimin bıçak tutuşu hakkında 4 sayfa yazı yazdığımı hatırlıyorum. O yazıları hiçbir yerde kullanmadım. O yazılar benim karakterimi yaratmamı ve anlamamı sağlıyordu. Kendimi karakterime ne kadar yakın hissedersem, oyunculara da o kadar iyi anlatabiliyordum. Bir oyuncu oynadığı karakterin sinirli olması gerektiğini değil, neden sinirli olduğunu anlarsa iyi bir oyunculuk sergileyebilir. Aynı şekilde bir yazar karakterine hakim olursa, olay örgüsünü kurmaya çalışırken zorluk çekmez. Eğer iyi tanıyorsa, yarattığı olaya karşı o karakter tepkisini kendi verir.Yazara sadece yazıya dökmek kalır. Biraz daha örnek vererek açıklayacağım. Siz bir olay karşısında annenizin veya en yakın arkadaşınızın nasıl tepki vereceğini az çok ölçemez misiniz? Annem buna hayatta izin vermez! En yakın arkadaşımı birazcık tanıyorsam, kesinlikle bu işi kabul eder! İşte bağlantı böyle kuruluyor. Siz eğer karakterinizi en yakın arkadaşınız veya anneniz kadar tanırsanız, olay örgüsü çorap söküğü gibi gider. Ekstra gayret sergilemeden sona ulaşabilirsiniz. O yüzden bıçak tutuşuna kadar tasvir etmeniz, karakterinizle aranızın çok iyi olmasını sağlayacaktır.
Şimdiye kadar ne öğrendik? Yazınızı çocuğunuz gibi korumayı, karakterinizi ise en yakınınızdaki insanlar kadar iyi tanımayı… Hadi ne bekliyorsunuz? Kafanızın içindeki dünyayı bir sürü insanla doldurmanın tam zamanı!
Comments