Küçük Kız
- Şeyma Elieyioğlu
- 26 Mar 2019
- 3 dakikada okunur
''İlk beş bin hatanızı ne kadar önce yaparsanız , o kadar önce onları düzeltebilirsiniz.'' (Kimon Nicolaides)

‘İnsanlar neden bizlerin içindeki iyiliği, şefkati görmek yerine cümlelerimizin, hareketlerimizin altında kötü niyet ararlar acaba diye düşündü küçük kız. Henüz küçüktü. Dünyayı anlayabilmek için çok toydu daha. Düşse de, her seferinde 'artık bu davranışımı tekrarlamayacağım çünkü beni yaralıyor sonuçları' diye düşünse de aynı hataları defalarca yapıp düşmelere doyamayacak kadar temizdi kalbi. Temiz diyorum çünkü onun yaptığı hatalar ‘iyi niyet’ göstermek oluyordu. ‘Hata’ diyorum çünkü insanlarımız iyi niyet gösterilemeyecek kadar bencil ve duyarsız hale gelmişlerdi. Bazen mutluluğunu, küçük hayallerini paylaşırdı insanlarla. Onlar ise her defasında küçümserlerdi onun masum umutlarını.

O en baştaki mutluluğundan eser kalmazdı. Küçük ama huzurlu dünyasında büyük öneme sahip hayalleri için 'Buna mı seviniyorsun' derlerdi... O da her seferinde üzülürdü. Tek bu muydu sanki telaşı. Değildi. Çoğu kez insanlara gereğinden fazla değer verirdi. Tanıştığı herkese karşı nazik ve sevecen yaklaşırdı. İnsanlar onu saf(!) sanırlardı bu yüzden. Saf(!), her istediklerini yapacak ve onları asla kırmaya cesaret edemeyecek bir kukla muamelesi yaparlardı. Halbuki bir insana karşı iyi olmak neden bu kadar zor ve karmaşık olmalıydı ki. İnsanlar neden iyi muamele yerine kötü muamele görmeyi tercih ederlerdi? Küçük kız yine de anlardı insanları. Anlamaz olur muydu hiç. Evet, iyi niyetliydi ama zekiydi de küçük kız. Tek sorunu insanlara şans vermesiydi. Çünkü ona birisi onun diğerlerine yaklaştığı gibi yaklaşsa küçük kız çok mutlu olurdu. Ama insanlar böyle miydi. Değildi.’
Aslında her birimizin içinden bir parça değil midir bu küçük kız?
Bazen dertler üst üste gelir ve sanki tüm insanlık bize cephe almış gibi hissederiz. Bizim anlayış beklediğimiz insanların da bizlerden anlayış bekleyebileceğini unutabiliriz. Bazen de bize söylenen bir söz içimizde yangınlara sebep olurken, o sözü dillendiren kişi bu konu hakkında o kadar da kafa yormamış olabilir. Evet herkes 'aynı' güne uyanıyor fakat 'farklı beden' ve 'farklı beyinlerle'. Bunu unutmamalıyız ve her şeyi kişisel algılamak yerine kendi öz benliğimize odaklanmalıyız. Kendimizi geliştirmek adına ayırdığımız vakit arttıkça insanların bizim hakkımızda neler düşündüklerine ya da bize neler söylediklerine kafa yoracak vaktimiz kalmayacaktır.
Ama en nihayetinde insanız ve gülmek ne kadar normalse ağlamakta o kadar normal bizler için. Bu dünyaya gözlerimizi açtığımızda hepimizin verdiği ilk tepki ağlamak oldu. Şu an ise yaptığımız her eylemin sonunda mutluluk hissini aramıyor muyuz? Başka bir insanı mutlu etmek düşüncesiyle harcadığımız emeğin meyvesi bile bize mutluluk olarak geri dönmüyor mu?
'Küçük kız' ve onun biricik dünyası birçok sevinç, üzüntü, kaygı, anlaşılma isteği ve anlaşılamama korkusu barındırıyor. Tıpkı bizler gibi. Şimdi geçmişe dönün ve düşünün. Küçük kız ile aynı olmak zorunda değil ama sizinde zaman zaman yaptıklarınız küçümsenmedi mi? İyi niyetinizin suistimal edildiğini düşünmediniz mi? Yapmam dediğiniz hataları tekrar tekrar yaptığınız hiç olmadı mı? Eğer cevabınız ‘evet oldu’ ise hiç üzülmeyin, tebrikler insansınız. Gündelik hayatta kullandığımız bir tabir var ya hani ‘beşer şaşar’ diye. Aynen öyle. Bizler robot değiliz ve bu hayata bir şeyleri bilerek gönderilmedik. Şu an düşünerek yapmadığımız bir çok şeyi –yürümek, kitap okumak, bisiklete binmek,yazmak…- zamanında gördük, öğrendik ve yaşamımızın bir parçası haline geldiler. Gelişmeye devam ettikçe -ki insan gelişimi devamlıdır ve her zaman ileriye doğrudur- bu süreç de devam edecektir. Bizler bazı duyguları yaşamalı, üzülmeli, pişman olmalı ve ders çıkarmalıyız. Tüm çabamıza rağmen düzelmeyen bir durum mu var?

Mesela küçük kız gibi hayallerini paylaştığın insan sana her defasında hayal kırıklığı mı yaşatıyor? O insana hayallerini anlatma mesela. Sadece hayallerin için harekete geç ama sana motivasyon kaybı yaşatacak insanlardan hayallerine destek bekleme. Bu insanı sil at demiyorum. Silme de, atma da. Hayat kimseye kin besleyecek kadar uzun değil.
Sen ‘saf’ olmanın tadını çıkar.
Comments