Harfler ve Hisler
- Aziz Alkan
- 14 Nis 2019
- 2 dakikada okunur
Elimde Kafa Dergisi’nin Nisan 2019 sayısı var. Başrol Sabahattin Ali’ye ayrılmış ve ufka bakan o büyük adamın altında büyük harflerle yazılmış o mükemmel söz: “Dünyada hayatın tek bir manası varsa o da sevmektir.” Sevmek, derinden sevebilmek, sadece sevmek de değil bütün duyguları iliklerine kadar hissedebilmek Sabahattin Ali gibi tüm o büyük ustaların en önemli özelliğiydi. Çünkü hissetmektir yazmanın birinci kuralı. Nazım’ı düşünelim mesela, sevmeseydi memleketini o kadar, dökülebilir miydi yüreğinden Kuvayi Milliye Destanı ya da olmasaydı Piraye, ölçebilir miydi tavanını göğün, dibini cehennemin. Evet, ilk bakışta bir kalem ve bir kağıttır yazmaya ihtiyaç ama kalemin kağıda dokunuşu değildir yazıyı yazdıran, yaşadıklarının sana dokunmasıdır. Demiyor muydu Atsız da “ Şair neden gam çeker?/ Şiir yaratmak için.” diye. Aslında herkes bazı anlarda da olsa yüreğiyle kalemi arasındaki bağı kurar, işte orada da yazmak cesareti geldi mi mükemmel uyum kurulur. Bazen bir ağaç altında, tek başına, elinde sigara, yıldızları seyrederken gelir o an; bazen dostların yanında, kahkahaların arasında, kalabalığı hissederken gelir; bazen de bir otobüsün gürültüsü kulağında, kafan dayalı cama, gözlerin yoldaki şeritleri izlemekteyken daldığın hülyalar içinde gelir. Ama illaki gelir. Kelimeler damla damla bir sel olur ve sen de kaybolursun içinde o, selin.
Hazine Kutusu
Birinci kuralı koyduk cebe, hayatı hissederek yaşadık. Ama yetmeyecek tabiki. Okumak, kendimizi yenilemek ve hep yeni kalmak lazım. Bu yolda kitaplar hazine kutumuz olacaktır bizim. Hemen hemen gördüğümüz tüm iyi yazarlar, etkilendikleri başka ustalardan bahsederler. Tüm dünyanın heyecanla sonunu beklediği serüven Game Of Thrones yazarı George R.R. Martin mesela, kendisi sıkı bir Tolkien hayranı olduğunu söylüyor. Okuduğu Yüzüklerin Efendisi kitabı onu hala etkisi altında tutuyormuş. 2017 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Kazuo Ishiguro da aynı şekilde ödülün ardından, bunu etkilendiği yazarlar olan Dostoyevski ve Proust’a ithaf ediyor. Dünya canlı bir varlıkmışçasına sürekli değişiyor ve bizler de bunun birer parçasıyız. Yazdığımız her şey de bu değişimlerin birer tanığı oluyor aslında. Bu yüzdendir ki onu anlamalıyız önce, çünkü anlamlandıramadığımızı aynı zamanda yazamayız da. Bu anlam çabasında tek yol arkadaşımız kitaplar da olmayacaktır; gazeteler, filmler, tiyatrolar, deneyler de hazine kutumuzda yer almalı. Yani kısaca söylemek gerekirse iyi bir yazar sırtında her zaman sanatı ve bilimi taşımalıdır. Çevresini tanıyan, anlayan; bilen ve araştıran bir insanın kaleminden sözler her zaman daha dolu dolu çıkacaktır.
Yazmak Cesareti
Son olarak da çoğu insanı yazmaktan alıkoyan bir kalıp var önümüzde: “Ben yazamam ki.” Daha başlamadan biten yüzlerce hatta belki binlerce yazarlık kariyeri var böyle. Edebiyat çok geniş ve her geçen gün daha da genişleyen bir hazine. Ama cesaret edememekten dolayı yazılmayan onlarca şeyden mahrum kalıyor bu hazine. Yazmak cesareti göstermek de en az güzel yazmak kadar önem teşkil ediyor. Bir kısım yetenek içerse de, yazmak işi bir birikimin ürünüdür de aslında. Bu yüzden herkes yazabilir. Çünkü bu birikimin bir sınırı yoktur. Sıkıntılar birikir yazarsın, mutluluk birikir yazarsın, dostlar birikir yazarsın, sevda birikir yazarsın, bilgi birikir yine yazarsın. Dostlar, yazmaktan korkmayın, herkes yazabilir sadece kumbarayı kırıp içindekini dökmeye bakın. Hissedin hayatı, uçan kuşu atın kumbaraya; okuyun dünyayı, mürekkebin her damlasını atın kumbaraya. Sonra korkmayın kırın onu. Cam kırıkları, can kırıklarınıza derman olur belki de :)
Comentarios