Benim söyleyecek hiçbir şeyim yok ve onu söylüyorum.
- Cemre Korkmaz
- 22 Nis 2019
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 22 Nis 2019
Minimalist müziğe damgasını vurmuş John Cage, hazırlanmış piyanosuyla, mantar sevdasıyla ünlü bir müzisyen; tutkularının peşinde koşmuş, öğrenmeyi her daim sürdürmüş bir besteci. Fransızca'da Avant-garde yani öncü olarak nitelendirilen bu besteci, filozof ve sanatçı 4'33'' adlı eserin de sahibi aynı zamanda.
Kendisini, hayatını, eserlerini yeni öğrenme şansına sahip olduğum ve bir eserinin etkisiyle düşüncelere daldığım besteci ve eseri hakkındaki bilgilerimi kısa da olsa burada sizlerle paylaşmak isterim sevgili dostlar.
Kendisi Los Angeles'ta doğmuş, piyanoya küçük yaşta ilgi duymaya başlamıştı. Aldığı eğitimler doğrultusunda hayatını müziğe adamış diyebileceğimiz bu bestecinin piyanosu vida ve plastik malzemeler barındırırdı.
Derslerinden birinde, Sarabhai’nin müziğin duygulara tercüman olmasından ziyade amacının beyni sakinleştirmek, dinginleştirmek ve temizlemek olduğundan bahsetmesi onu sorgulamaya itmişti. Duygulardan bahsetmemesi Cage’i şaşırtsa da üzerine düşündükten sonra Sarabhai’nin ne kadar iyi bir noktaya değindiğini fark etmesine yol açmıştı. Seslerin duyguları yoktu, onlar anlamsızdı. Müzik onu besteleyenle ilgili değildi. Müzik seslerle ilgiliydi. Bunu fark ettiği zaman kendi izlerini müziklerinden çıkardı. Sanatçının etkisini ortadan kaldırabilmek adına yazı tura atarak notalarını derledi. ‘’Şans müziği’’nin sanatçıya daha çok özgürlük verdiğine inandı. Cage bu teknik sayesinde müzik ile gürültünün, sessizlik ve sesin aynı olduğunu savunmaya başlamıştı.
Özellikle sessizliği sorgulamaya başlayan Cage bir gün Harvard’ın en sessiz odasına oturup sadece odayı dinledi. Oda bomboştu, çıt çıkmıyordu. Fakat o en sessiz odada bile bir şeyler duydu, kendi nabzını. Bu onu pür sessizlik olamayacağı inancına itti ve bir bakıma 4’33’ ü bestelemesinde büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Bestelemek doğru kelime mi hala bazı gruplar tarafından tartışılıyor. Çünkü 4’33’’ adlı eseri 4 dakika 33 saniye süren, 3 bölümden oluşan sessizlikten meydana geliyor. Evet, şaşırtıcı gelse de zamanını saniyesi saniyesine piyanonun başına oturarak kontrol ettiği, her eser gibi nota sayfalarından meydana gelen bir çalışma ortaya çıkardı Cage.
Asıl amacı seyircilere de kendi inancı olan pür sessizlik olamayacağı hakikatini göstermekti bununla. Dinleyenler, önemli isimler bunun sanat için fazla radikal olduğunu hatta bunun sanat olamayacağını düşünerek olumsuz görüşlerini belirtse de bir bakıma dinleyicilere kendini sınamalarını sağlayan bir eser sunarak yeni bir akımın öncüsü oldu.
Belki de bu parçayı dinlemeye gelmeden önce hiçbir insan bu denli pür şekilde dinlememiştir kendini, hayatı. Çünkü genelde dinlemek için yoğunlaştımız özne dışındakilere odaklanmayız. Ondan beklediğimizi alamadığımızda bile nadiren olağan çevreye yoğunlaşırız. Fakat dolaylı yoldan bize odaklanılanın dışındaki dinletilmeye çalışıldığında şaşırırız, tepki gösteririz ve en sonunda ise sorgularız. Bana göre John Cage beklenileni vermeyerek çektiği tepkiyi araç olarak kullanıp amacına ulaşmaya çalışmış, kendiyle ilgili çoğu şeyi riske atmış fakat müzik inancı uğruna cesurca savaşmıştır.
Kaçırdığımız şeyleri tanıyabilmek adına sessizliğin gücünü anlamak bir hayli önemli gibi duruyor cidden. Cage buna inancını insanlığa sadece 4'33'' ile değil tüm yapıtlarıyla, sanatta var oluşuyla göstermeye çalışmış en azından.
Ve son olarak John Cage'in emeğini, eserlerini sanattan saymamak, sanatı sınırlamaktan başka bir şey olamaz bence. Radikal olan, kabul görmeyen bile çoğumuzun düşünmediği, hayal bile edemeyeceği dünyaların kapısını sanat dünyasına açmış olur.
Kommentarer