top of page

2.Dünya Savaşın’da Türkiye’nin Milli Savunma Doktrini Eğitim ve Ekonomik Durumu

Savaş Başlamadan Önceki Savaş Hazırlıkları:

Türk kara kuvvetlerinde uzun yılların etkisiyle genç subay kadroları boştu. Bu kadroları doldurmak amaçla 1936. 1937, 1938 yılında Harp Okulu 1000’den dazla subay mezun etmiştir.

Orduda bölük komutanı yüzbaşılar İstiklal Harbi’ne katılmış, strateji olarak yeni çıkan stratejilere pek ayak uyduramayan subaylardı. Alaylarda üsteğmen rütbeli subay birkaç taneydi.

Ordu uzun çalışmalarla seferber hale getirilmeye başlandı. Mevcudiyeti 20 tümen olan kara ordusunun tümen sayısı 41’e çıkartılması amaçlandı. Alaylardaki yüzbaşılar yeni kurulan piyade ve topçu alaylarının çekirdeğini oluşturuyorlardı

Barış durumunda ise alayların bölük komutanlıkları 22 23 yaşında olan genç teğmenlere kalıyordu.

Seferberlik yılı geldiğinde ülkenin tüm insan, hayvan ve tekerlekli (araba) ulaşım araçları Silahlı kuvvetlerin himayesi altına alınmıştı. Her Piyade bölüğünde bazıları yaşlı 3 yedek subay, yine bazılarında 30-40 yaş arasında 40-50 yedek er bulunuyordu. Barış ordusunun düzeni değişmeli, yeni savaş koşullarına uyum sağlanması gerekiyordu. Seferber olma usulleri ise 1.Dünya Savaşından kalmaydı.

Kara ordusu; sadece insan, hayvan ve topu dayanan bir insan kalabalığıydı (şahsen bir savaş durumunda hareket sorunu olacağından, karmaşıklık bir durum kol gezecek ve alt üst ilişkisi mahvolacaktır. ) Bir Piyade 16.000 17.000 kişiden oluşurdu.


Savaş Başladığı Günlerde Türkiye’nin Savunma Düzeni:

Kara ordusu: İstanbul ve Trakya da. 1.Dünya savaşında boğazların önemi bugün devletlerce kavranmıştı. 1. Ordu da İstanbul’u Çanakkale Boğazlarını savunacak vaziyetten uzaktı. Savunma olarak birkaç batarya bulunuyordu. 1939’da Almanya Polonya saldırınca Ankara’daki 32. piyade alayı hemen trenleri bindirilerek İstanbul Boğazı’nın iki yana sevk edildi ve boğazın savunulması bu alaya verildi. Trakya ya çok zayıfdı. Anadolu’dan  trenlerle birlikle, yedek erler, Tekalifi Harbiye ile alınan hayvanlar ve at arabalarıyla beraber cephane Trakya’ya  aktarılıyordu.

Eylül 1939’da Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gücü: 

Hava kuvvetleri çok zayıfDeniz kuvveti çok zayıfKara kuvvetlerinde tank, uçaksavar ve tanksavar topları, zırhlı araç kamyon ve otomobil yoktu. Sahra ve obüs topları, koşullu dağ topları bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı’nan kalma silahlar kullanılıyordu. Şu bi gerçekti ki tarih boyunca korkulan Türk ordusu, artık korkulan bir taarruz ordusu değildi.


Eylül 1939’da Türkiye’de Ulaşım:

Karayolları diğer devletlerin yanında hemen hemen yok gibiydi. Ana yolların bir çoğu şose yapılıydı. Edirne’ye giden yollar tar ve topraktı. Bir çok tarihçi “Türkiye asfalt yolu bilmiyor” derdi.


Demir yolları Erzurum, Diyarbakır, Mardin de sona eriyordur. Kapasiteleri ise oldukça zayıftı. lokomotif ve vagonlar çok eskiydi.  Cumhuriyetin ulaştırma Bakanı ali Çetinkaya’nın Demiryolu seferberliğiyle demiryolları ancak 4000 km’ye ulaşmıştı. Normal yolculuk bir kenara savaş durumunda ikmal nakliyatı karşılanacak durumda değildi.

Deniz yollarının gemileri çok eskiydi , zar zor çalışıyorlardı.

Hava yolları hemen hemen yok gibiydi. Askeri bir durum söz konusu bile değildi. Şunu da eklemek isterim ki savaştan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği savaş nakliye uçağı yani   C-47’lerle  Türk hava yolları kuruldu.


Ülkenin Savunma Doktrini

Savaşın başlaması yeni stratejiler doğurmuştu, Yıldırım harbi doktrini önemli bir etkendi. Bu stratejinin üç önemli silahı vardı, bunlar uçak, tank ve telsizdi, bu üç etken önemli bir biçimde kullanıldığı zaman çok önemli bir zafere yol açabilirdi. General Heinz Guderian bu stratejiyle ve Zırhlı birliklerini etkili kullanmasıyla Polonya’yı 17 gün de  Fransa’yı ise  40 gün de ele geçirmişti.


Türkiye’de ne telsiz ne tank nede uçak vardı, hiçbiri yoktu. Türk Genelkurmay’ı Avrupa’da birinci Dünya Savaşı’na sonra yapılmaya başlayan Maginot ve Siegfried müstahkem hatlarının etkisi altında kalmıştır.( Şunu da belirtmek isterim ki, Atatürk Maginot hat fikrinden pek haz etmezdi.) Sabit bir hat karşısında muhteşem bir hava ve zırhlı düşman ordu akınları vardı. Yıldırım harbini yani blitzkrieg esas almış bir ordu, Sürekli hareket  halinde, öncü top atışları kullanan bir orduydu. Öylesine bir ordu karşısında  karşısında tek çare olarak müstahkem mevziler pek etkili olamazdı. Şöyle ki Maginot hattında hareket kabiliyeti çok ama çok sınırlıydı hatta hiç yoktu diyebiliriz, böylesine bir hatta karşı son derece esnek bir ordu kolay bir şekilde başarı elde edebilirdi.


Polonya stratejik bir hata yapmıştı,  Ülkesinin sınırlarını kurduğu savunma hatlarını savunmak istemekti bu hata ve bu strateji büyük bir yanılgıydı.  Sınırlar meydan muharebesini kabul etmek demekti.  Türkiye balkan Harbi’nde bu hatayı yapmış ve felake ödemişti.

Böylesine bir kötü yanılgıya düşmemek için müstahkem savunma haklarına sınırlardan uzakta bir noktaya kurarak yıldırım harbi baskınına uğramamak gerekir.

Maginot hattı, alman Ordusu tarafından 1940 Haziranı’nda bir baskınla Sedandan geçildi. Buna rağmen Türk hükümeti büyük bir hata yaparak müstahkem mevzileri İnşa etmeye devam etti açıkçası Türk Hükümeti’nin başka çaresi de yoktu. Bu mevziler trakya’da Çakmak hattı, hadımköy hattı ve Demirkapı Hattı adını aldılar.

Doğu Anadolu’da köprüköy., Zivin-Halas ve Erzurum müstahkem mevzileri yapıldı.

Bir çok müstahkem mevzileri yapıldı, bu mevzilerin, bu savunma hatların ne kadar mal olduğunu bilmiyoruz, fakat ülkenin tüm kaynakları bu tahkimli hatlara harcandığı ortadaydı bu kaynaklar; çimento, demir, işçi, asker ve yabancı ülkelerden alınan silahlardır. Verilen silahlar 2.7 cm ve 3cm’lik tanksavar toplarıydı ki Amerika bunları demode sayarak bizlere vermişti. Tahkimlere yerleştirilen bu tanksavar toplarının atışları denendi ve çapı büyük geldiği için top dolum erleri barut gazından zehirlenme tehlikesi geçirdi.


Stratejik savunma hatlarında değişiklik yapıldı. Savaşın ilk yıllarında Batı Trakya’da Kırklareli-Edirne hattında inşa edilen Çakmak hattı, asıl savunmu hatta olmaktan vazgeçilerek Çatalca mevzi tahkim edildi. Savaşın son yıllarında 1.ci Ordu Komutanı olan Orgeneral Cemil Cahit Toydemir, kendi buluşu olan “Yıldız Tabya” sistemin inşa ettirdi. Kısaca bahsetmem gerekirse bu sistem koruganlardan çok, tahkimli siperler ve silah yuvaları manzumesi idi. Biraz plevne tabyalarını andırıyordu.


Bu hatları kurmak için köylüden milyonlarca lirayı arazi satın alındı. Marmara’nın her iki kıyısında da ve Ege’nin kıyılarına iskeleler rıhtımlar ve kışlalar yapıldı.


İkinci Dünya Savaşında Türk Ordusu: 

Alman Reich orduları Balkanlar’ı  işgal ettikten sonra, savaş Trakya’ya sınırlarımıza ve karadeniz’e dayanmıştı. Almanya’nın müttefiki konumunda bulunan  İtalya’nın Türk topraklarında, Ege adaların daha gözü olduğu, Atatürk’ün sağlığından beri bilinen bir meseleydi. İtalya’nın yunanistan’a taarruzu da ekibe karşımıza bir düşman çıkarmıştır. Her ne kadar Hitler, türkiye’ye bir dost gibi yaklaşsa da, Türk hükümeti  İlk Harpte Alman’ın ne olduğunu görmüş, Hitler’in ise dostane yaklaşımlara rağmen güvenilecek birisi olmadığını biliyordu. Bu yüzden Türkiye çeşitli politik temaslar tarafsızlık ve çeşitli ittifak anlaşmaları yaptı.

Seferberlik ilan edilmeden ordu yarı savaş durumuna getirildi.  Dolayısıyla Özellikle kara ordusu, seferde kullan birliklerin kurulması ile birlikte 1 milyona yakın askerin silah altına alınmasıyla birden bire büyüdü. Alman taarruzu ihtimaline karşı ordunun tahkimli savunma hattı yapımına başlandı. bazı savunma kararları yürürlüğe sokuldu.


Savaşın başlaması ile birlikte yanımızda görünen devletler ki, Almanya bile Türkiye silah satmaya ve karşılığında da büyük makinaların çalıştıracak hammadde almaya başladılar. Özellikle krom satılıyordu. Türk Ordusunda ilk kez, tanksavar ve uçaksavar Topları, bombardıman uçaklarının, telsizler kullanılmaya başlandı. Savaş sanayine yarayan işletmelere el konuldu, tüm yedek subaylar askere alındı. Bu yüzden devlet yönetimi de aksamalar meydana geldi.

Doğru Anadolu’da da seferberlik hazırlıkları son hız ilerliyordu.  Savunma mevzilere yapılmaya başlanmış demir yollarının yetersizliği görülmüş,  bunlar geliştirilmeye çalışılmıştır. Yeni alınan silahlar için kurslar açılmış, filistin’deki İngiliz eğitim merkezlerine personel, Kanada’ya ise pilotlar eğitim amaçlı gönderilmişti.


İkinci Dünya Savaşında  Kara Ordusunda İkmal: 

İkinci Dünya Savaşı’nı bulan Türk ordusu birinci Dünya Savaşı’nan kalmaydı ordu donatım ve personel  sınıfları yoktu, tank ve zırhlı birlikler, kara uçakları, helikopterler yoktu.

Ordu’nun ikmal işine ağır yükü levazım sınıfı bakıyordu sorun şuydu ki bu sınıf eski ve ilkel sistemlerle çalışıyordu. Birliklerin et, sebze, beslenme maddeleri ikmali müteahhitler eliyle yapılıyordu. Böyle bir sistemin muharebe anında hiçbir işe yaramayacağı, birliklerin aç kalacağı kesindi Bu duruma bir çare getirilmesi gerekiyordu, bu çare ise ilkel sahra fırını kurulmasıydı, böylece ekmek ikmal sağlanacaktı. Mutfaktalar, kazan usulüydü. Seyyar mutfaklar çok azdı. Erler ve hayvanlar tayinat ve yem kanununa göre besleniyorlardı. Subaylar ve astsubaylar kendi paralarıyla erzak satın alarak tablot usulü ile besleniyorlardı. Böyle bir sistemin hareket muharebelerinde uygulanamazdı. Bu insanların aç kaldığı zamanlar olmuştu. Subaylar maaşlarından kesilen paralarla birer tabanca edinmişler, bununla muharebeye girişeceklerdi. Mermilerde kısıtlıydı, Kırıkkale silah fabrikaları Alman Walter tabancası patentli bir tabanca yapmış ve subaylar bunu satın almıştı.


Bir piyade birliğinin en ağır silahı,  Hotchkiss hafif makinalı tüfeğiydi. Her taburda bir Maksim, kızaklı ağır makinalı tüfek bölümü vardı.  Piyade alayında en ağır silah olarak iki toplu bir piyade top takımı vardı. Tanksavar silahları savaş sırasında verilmeye başlandı.

7.9 mm mermi atan mavzer piyade tüfeği piyadenin tek silahıydı. Bir piyade bölüğünde 211 er 15 mekkare hayvanından kuruluydu. 14 hayvan da ikişer sandık 7.9 mermi ve bir hayvanda da iki su fıçısı yüklüydü işte bu bölük Almanya ya da Rusya tanklarıyla  savaşacaktı. Bölüklerde üç beş ilkokul mezunu bulunur, bunlar hemen çavuş olarak atanırdı. 

Tabur, alay, tümenin ikmal kuruluşları da tamamen hayvan ve tekerlikli tahta arabalarına dayanıyordu, bu çok fazla ilkel bir yöntemdi. Savaş durumunda hiçbir zaman kullanılmamalıydı. Bunlara ikmal yolları denilirdi. Ordu da muharebe sınıfta çok zayıftı, piyade alaylarında telsiz yoktu. Tek irtibat aracı, sahra telefonuydu. Savaşın son yıllarına doğru ülke fazlasıyla fakirleşti erin günlük hakkı 250 gramdan 150 grama indirildi. Bu yüzden yavuz Zırhlısında çalışan erlerin bir çoğunun tüberküloza  yakalandığını rivayet edilir.  Gerçekten de ülke de zehirli sıtma ve tüberküloz yaygın hale gelmişti.

Savaş Sırasında Eğitim:


İkinci Dünya Savaşının başlaması ile birlikte, İstanbul boşaltılmaya başlandı. Askeri Okullar, Askeri Müze, Harp Akademileri, Arşiv Genel Müdürlüğü… Anadolu İşleri taşıtıldı. Ordu’nun eğitimi, Birinci Dünya savaşından sonra orduya giren alman subayları ve alman talimnamelerinin çevirileri ile yapılıyordu.

Ordu’da tank ve motorize birlikler  olmadığından kara ordusunda eğitim yaya yapılıyordu. Demir yollarının kapasitesi çok zayıf asfalt yollar yoktu. Yeni yollar Makadam şose, köprülerin tonajları çok düşüktü. Hatta Hitler kendisini ziyaret eden Türk askeri heyetine ”Köprüleriniz dayanmadığı için sizlere ağır tank veremeyiz” demişti.

Savaştan önce Maraşal Fevzi Çakmak şöyle bir emir verdi “piyade alayları 24 saatte 80 km yürüyecek. Bu süre içerisinde 3 saat uyacaklar” eğitimler yapıldı ve bu sefer doğdun ayakkabı ihtiyacı ortaya çıktı. ülkede böyle bir sanayi yoktu, bu eksiklik İngiltere ve Amerikayı’nın bizlere bot, elbise, parka göndermesinin olayını başlattı.

Tahran ve Adana görüşmelerinden sonra İngiltere, Türkiye silah, araç ve uçak vermeye başladı. Churchill ise şu ünlü sözü söyledi “Türkiye altlığı, arabalı öküz nakliye kollarıyla panzerlere karşı savaşamaz” aslında çoğu çileğin amacı Türk ordusunu almanlar karşı değil Kızılordu Balkanlar’da durdurmak için kullanmaktı.  İngiltere’nin verdi 90 mm lik uçaksavar Toplarını öğrenmek için bir çok subay, astsubay filistin’deki İngiliz eğitim merkezlerinde eğitim gördüler.  Böylece kara kuvvetleri’nde uçaksavar sınıf kuruldu.


Savaş Sırasında Türkiye’nin Ekonomik Durumu

Ordu’nun insan sayısı 1 milyonu geçmiş, üretimci köylü ve onun hayvanları da orduya alınmış, tarım üretim azalmış, buğday ve tahıl kıtlığı başlamıştı. Ordu at, katır, öküz gibi her tür hayvanı bünyesine almıştı. Traktör yoktu. Tarım yine ilkel olan sapana kalmıştı. Savaş altı yıl sürünce savaşın son yıllarında Ordu hayvanlarına yem, at nalı ve mıh bulamaz hale geldi. Halka kumla ekmek bir kutu bakliyat yordu ekmek kömür, kumaş gibi maddeler karneyle veriliyordu. Bu mallar satın alındıkça nüfus cüzdanlarına damgalar basılıyordu   kömür karnesi 1950’lere dek sürdü.


Refah Gemisinin Batırılışı:

Almanya, SSBC ile savaşa girdikten bir gün sonra. Türkiye eğitim için Mısır, İngiltere ve Kanada’ya subay, astsubay ve öğrenci göndermek amacıyla 23 Haziran 1941 günü Mersin’den refah adlı bir gemiyle 143 karacı, denizciye ve ca hava askeri personeli bindirerek yola çıkardı gemi o geri Suriye açıklarında torpille o gece  batırıldı denizcilerim çoğu denizaltı teslim almaya gidiyorlardı. 111 askeri personel denizde boğularak öldü. Sadece 32 kişi kurtuldu. Bu olay ülkeye acı bir ateş gibi düştü İngiltere devleti, olayı Almanların ve  İtalyanların yaptığını ilan etti. Almanya ise tam tersini iddia etti.

Asıl suçlu Türk Hükümetiydi. Çünkü gemi çok eskiydi ve telsizde yoktu. Bu yüzden TBMM’de şiddetli tartışmalar yapıldı.


Yararlanılan kaynaklar
 Birinci ve ikinci Dünya Savaşları. Yazar emekli General Salih Polatkan sayfa 411 417
Bir askerin anıları. General HEİNZ GUDERİAN. İkinci cilt. Savaş romanları serisi no 19. Baskan yayınları. 1977. Çeviri korgeneral ihsan gürkan
İkinci Dünya harbinde harp ekonomisi. Harp akademileri yayını Nisan 1984
Harp akademileri Komutanlığı yayınlarından ikinci Dünya Savaşı harp akademileri basımevi 1998 Orgeneral Necati Özgen Harp Akademileri Komutanı

Son Yazılar

Hepsini Gör
Adalet ve Güç Üzerine

Adalet  Adalet nedir? Nerden ortaya çıkmış ve insanlar buna neden ihtiyaç duymuştur? Genel geçer bir adalet anlayışı mümkün müdür? Bundan...

 
 
 

Comments


bottom of page