top of page

Yeni Bir Girişimcilik Akımı: Lokma


Ben oreo yerine fındıklısını daha çok sevdim.

Bugün sokakta karşılaştığınız ilk on kişiye şunu sorun: Eğer elinizde şu an büyük bir sermaye olsa onunla ilk ne yaparsınız? Bu on kişiden en az dördünün cevabı kafe açarım olur. Her Türk gencin hayalidir kendine ait bir işletme açmak. İnsanlar da sıkıldı artık başkasının emri altında akşama kadar düşük ücretle çalışmaktan. Zengin olmanın ilk yolu olarak ticareti seçiyorlar hemen. Çünkü aradaki kar payının eğer iş tutarsa onu gerçekten zengin edeceğini biliyor.

Evet, bir zamanlar kafe gibi çiğköfte, meyve sıkma büfeleri, kahve zincirleri ve hatta Nusret sayesinde steakhouselar tavan yapmıştı piyasada. Sektör de bir yere kadar dayanıyor artık. Sonra doyum noktasına gelince o sektöre giriş yapmak çok da akıl karı olmuyor. Bu tarz işlerde hatta bir çok yeni olan bir işte ilk olan ve işini akıllı yürütenler kazanıyor. Hatta bazıları da bu sektör doyunca bu işi başkasına devredip kazandığı paralarla başka parlak işlere atılıyor. Çünkü girişimcilik de bağımlılık yapan bir hastalık gibidir. Bir defa tutturdun mu daha çok kazanmak istersin ve daha çok yatırım yaparsın. Belki birçoğunda başarısız olursun ama yine denersin. Çünkü bir defa o zengin olmanın kokusunu almışsın ve tekrar başarılı olabilme umuduyla yeniden denersin.

Ben de zamanında bu tarz fikir ve girişimlerle çok uğraştım ama gerekli alt yapı yetersizliğinden dolayı hep yarım kaldı.


Girişimcilerin çoğunun ağzından bu cümleleri illa ki duymuşsunuzdur.

Gelelim asıl konumuza. Bizim Ege'de lokma hayır amaçlı dağıtılır. Lokmanın bildiğimiz klasik sade ve yağlı hamur işi olanı. Biz de zamanında İstanbul'dan Manisa'ya göç etmiştik. İlk o zaman tanışmıştım lokmayla. Ne zaman çarşıya çıksam hep lokma dağıtan arabalar görürdüm. O zamanlar daha çocuktuk. Herkes sıraya girer ve sıra bana gelince küçük kese kağıdına yaklaşık on adet lokma koyup verirlerdi. Yanına da limonata alıp hep beraber yerdik. Sonraki yıllar lokmanın şerbetli haliyle tanıştım. Tatlıya her zaman ilgim olmuştur. Bu şerbetli hali de ayrı bir hoşuma gitmişti. Ama bu hali masraflı olsa gerek çok az kişi bedavaya dağıtırdı. Ben de lokmaya ilk defa bir Bodrum tatilinde para vermiştim. Yolda arkadaşlarla yürürken bir baktım ki mekanın biri şerbetli lokma satıyor. O zaman lokmayı orda görünce hem şaşırmıştım hem de canım çekmişti. O ana kadar bir tek Manisa'ya has sanardım lokmayı. Sonra araştırdım ki asıl yeri İzmir imiş. Ufak bir plastik tabakta on tane vardı. 10 TL verip almıştım o zaman. Bir yandan da zoruma gitmişti memlekette bedavaya yediğim şeye burda 10 TL vermek.


Şu resme bakıp da canı çekmeyen yoktur.

Sonra bir gün Kadıköy'de dolaşırken sokak başında bir lokmacı gördüm. Yanından geçerken kalabalık olduğunu gördüm. Akşam vakti olduğu için dikkatimi çeken tek şey fiyat olmuştu. Tabağı 16 TL. Önce bir durdum sonra gülmeye başladım. Arkadaşlarım neden güldüğümü sorunca bu insanlar deli dedim. Bizim oralarda bedavaya yediğimiz şeye 16 TL veriyorlar. Tam bir çılgınlık. Artık insanları da suçlamıyorum. Piyasa tam bir para tuzağı olmaya başladı. Lokmaya 16 tl mi verilir? Baklava mı bu? diye söylendim. Evet tam olarak ağzımdan bu sözler çıkmıştı.

Sonra bir gün sosyal medyada bir Youtube fenomeni karşıma çıkmıştı. Tam olarak bu bahsettiğim lokmacının reklamını yapıyordu. Lokmanın görüntüsü baya hoşuma gitmişti. En sevdiğim ikiliyi birleştirmişlerdi. Lokma ve çikolata. Sonra bu lokmacının sayfasına girdim ve çeşitlere baktım. Envai çeşidini yapmışlar. Çikolata,muz,oreo,beyaz çikolata... Ama ben bunları farkettiğim sıralarda bu ürün piyasaya gireli altı yedi ay olmuştu. Sonra her zamanki gibi sordum kendi kendime. Neden bunu daha önce düşünemedim?


Sonra bir gün yine Manisa'da iken kardeşim yanıma geldi ve ağabey bir fikrim var dedi. Ne diye sorunca bu işten bahsetti. Piyasada yeni olduğundan ve Manisa'da hiç olmadığından bahsetti. Ben de o zaman dedim ki eğer dediğin gibi bu iş tutacak bir türdense ve burada hiç yoksa açabiliriz. Ama acele etmeyelim ve önce derinlemesine bir araştırma yapalım dedim. Sonra bu konuyu birkaç arkadaşıma bahsettim ve bana çarşıda bir tane açıldığını söylediler. Merak edip mekanı ziyarete gittim. Hem tadına baktım hem de orda çalışan elemanla biraz sohbet ettim. İki sokak arkada başka bir mekanın daha açıldığını ama kendilerinin ilk açılan mekan olduğunu söyledi. Öğlen vakti olmasına rağmen doluluk oranı iyiydi. Çalışan arkadaşa reklamı nereden yaptklarını sordum ve sadece İnstagram'ı kullandıklarını söyledi. Ben de ona İstanbul'dan geldiğimi ve bu işin Manisa'da daha yeni olduğunu, sadece İnstagram'ın yetmeyeceğini aynı zamanda farklı mecraları kullanmalarını söyledim. Ben içi normal çikolatalı üstü de beyaz çikolatalı oreolu olanını denedim. Limonata kalmadığı için icetea içmiştim yanında. Çikolatası acayip hoşuma gitmişti. Neden bu kadar lezzetli olduğunu sorunca Magnum çikolatası kullandıklarını söylemişti. Fiyatları da İstanbul'dan farklı değildi. Manisa'ya göre pahalıydı bence.


İstanbul'a tekrar dönünce ilk olarak Kadıköy'deki meşhur mekana gittim. Zamanında oradaki insanlarla alay etmiştim ama şimdi kendim gidiyordum. Çok dramatik :-). Bu sefer dondurmalı fındıklısını denedim. Tadı güzeldi ama Magnum çikolatası olmadığı kesindi.


Sonra orada bir şey dikkatimi çekmişti. Mekan küçük, kasiyer güzel ama suratsız bir bayan, oturacak yer yok falan bir sürü olumsuz şey sayabilirim. Buna rağmen hala satıyor ve sürekli kalabalık ve sıra vardı. Burada satan tabiki de üründü. Ürün iyi olunca müşteri diğer ayrıntılara pek dikkat etmiyor. Bu tarz pazarlama şekline bir çok markada tanık oluyoruz. Hatta ilk olarak Bursa'da yörenin en eski iskendercisinde bu olay dikkatimi çekmişti. Ufacık dükkan ve sonu belli olmayan sıra. Yanımdaki Bursalı çocuğa sormuştum neden mekanı büyütmüyorlar diye. O da bunun bir pazarlama taktiği olduğunu, mekanın böyle kalabalık görünmesinin diğer insanların da dikkatini çektiğini söyledi.


PEKİ NEDEN LOKMA?


Cevaba önce lokmanın neden bu kadar tutulduğuyla ilgili başlayalım. Öncelikle şunu söylemeliyim ki ürün piyasaya çıkalı yaklaşık bir yıl falan oldu ve hala yeni sayılır. Gelen müşterinin çoğu da ilk defa gelen kitle. Herkes bir defa da olsa tadına bakıp sosyal medyada sevdikleriyle paylaşmak istiyor. Ayrıca fenomen olan bir ürünü kendisinin de denediğini çevresine göstermek istiyor. Bugün birçok kişi sosyal medyasını bu amaçla kullanıyor. Beğenmek, beğenilmek duygusu, değer görme duygusu vs. bunlar tetikliyor tüm bunları. Hangimiz Starbucks'tan ilk kahvesini aldığında sosyal medyasında paylaşmadı ki?

Bir başka neden de bu tat gerçekten güzel. Tadına bakıp da güzel değil diyen kişinin damak tadından şüphe ederim. Üçüncü bir neden de en başta dediğim gibi ülkemizin girişimci ruhlu ve hızlıca zengin olmak isteyen insan kitlesi. Çünkü artık kafe açma fikri bayatladı ve insanlar yeni mecralara atılmak istiyordu. Lokmacı açmak da bu yüzden çekici geldi herkese.


Peki Lokmacı Açmak Hala Mantıklı mı?

Son zamanlarda İstanbul sokaklarında bir sürü lokmacı görüyorum ve bir çoğu tabiri caizse sinek avlıyor. Çoğunun mekanı küçük değil tam tersine geniş ve tam bir kafe konseptini yansıtıyor. Çok kazanma fikrinden olsa gerek. Aynı caddede ikiden fazla mekan gördüğüm bile oldu. Tüm bunları görünce benim de biraz hevesim kaçmadı değil. Haberlerde okuduğum kadarıyla ünlü aktör Neslihan Atagül bile Nişantaşı'nda bir tane açmış ve o da pek tutturamamış. Benim buna ilk tepkim "Nişantaşı'nda lokmacı mı açılır?" şeklinde olmuştu. Kim bilir belki pazarlama ve reklamını iyi yapsaydı o da tutardı. Ama tüm bunlara rağmen hala İstanbul'da lokmacı açmak isteyenlere şunu diyebilirim ki açacağınız yerde sizden başka lokmacı olmasın ve reklam ve pazarlama işini iyi yapın. Ürün gamını genişletmeye çalışın. Sizi diğerlerinden farklı kılan özelliğiniz olsun. Tavsiye kısmı saymakla bitmez. İşin aslı şu ki, girişimcilik kolay bir iş değil ve eğer bu yola girdiyseniz önünüze çıkacak olan her türlü olumsuzluğa hazırlıklı olmanız gerekecek. Çünkü fikir kısmı güzel olsa da sıkıntılı ve uykusuz geceler yapacağınız işi kurunca başlıyor. Yine de umudunuzu kaybetmeyin. Hayatında başarılı olan girişimcileri örnek alın ve sabırla onların tavsiyelerine uyun. Unutmayın ki sonunu düşünen kahraman olamaz. Hepinize başarılar.

Comments


bottom of page