Pandora'nın Gezegeni
- ECE İPEK
- 7 Nis 2019
- 2 dakikada okunur

“Pandora kötülük dolu kabı getirip açtı. Tanrıların insanlara bir hediyesiydi bu kap; dıştan bakıldığında güzel, baştan çıkarıcı bir hediyeydi ve ‘mutluluk kabı’ denmişti ona. Sonra kap açıldı ve tüm kötülükler uçtular dışarıya. O gün bu gündür uçuşup dururlar ortalıkta ve gece gündüz zarar verirler insanlara." Nietzche
Pandora'nın kutusu hikayesini herkes bilir. Sureti bir tanrıça ile eş olan "Pandora" aslında Zeus tarafından insanlıktan intikam almak için yaratılan ilk ölümlü kadındır. Ona emanet edilen kutuyu - ki aslında bir buçuk metre uzunluğunda bir küptür fakat Rotterdamlı Erasmus'un yanlış çevirisi sonucu kutu olarak kalmıştır- açmaması gerektiği söylenmiştir fakat Pandora merakına yenik düşerek kutuyu açar ve kötülükleri dünyamıza salar.
Peki kötülüklerin salındığı bu Dünya
nasıl oluşmuştur?
Dünyamız, insanlığın yaşamaya en elverişli gezegen olmasından dolayı oluşmamıştır. Dünyamızın oluşumu, Güneş’in oluşumu ve evrimi sırasındaki evrelerinde gelişen dinamiklerle ilişkilidir. Aslına bakarsanız, tüm kaynaklar, herhangi bir yıldızın ya da gezegenin oluşumunu açıklayabilmek adına, kızgın, dönen birer gaz ve toz bulutundan bahseder.
Peki dönen bir bulut, nasıl olur da böylesine katı gezegenlere ya da sıcak yıldızlara dönüşebilir?

Günümüzde kabul edilen modele göre yıldızlar, gökada içerisindeki devasa gaz ve toz bulutlarının kütle çekim etkisi ile kendi içlerine çökmeleri sonucunda birkaç milyon yıl içerisinde oluşmaktadırlar.
Sistemimizdeki en büyük yıldız olan Güneş de 4.6 milyar önce solar Nebula olarak sınıflandırdığımız bir gaz bulutundan Güneş Sistemi’ndeki diğer gezegenlerle beraber oluşmuştur. Kütleçekimiyle çökmeye başlayan nebula zamanla düzleşmiş ve bir disk haline dönüşmüş, maddenin çoğu da merkezde birikerek bugünkü Güneş’i oluşturmuştur. Bu nebula diski içine doğru çöktükçe daha hızlı dönmeye ve çevresinde maddeleri kendine çekmeye başlamıştır. Arta kalan materyaller birleşerek gezegencikleri meydana getirmiştir.

Dünya’nın oluşumu, Güneş’in o zamanki kütle çekimine, yaydığı ısıya ve ışığa ve hatta diğer oluşan gezegenlerin etkilerine göre bile kendi kendini yöneten bir süreçtir.
Her oluşan gezegencik çevresindeki gaz, toz ve küçük meteoritleri yutarak büyümesini sürdürür. Bu gezegencikler, daha büyük gezegencikler tarafından yutulup nihayetinde büyük gezegenleri oluşturur.
Güneş’i oluşturan toz bulutu, yeteri kadar basınç ile döndüğü için, merkezinde füzyon reaksiyonları başlatabilmiştir. Dünyamızı ”oluşturan” yapı ise, henüz sıcak ve dinamik iken, merkezdeki Güneş’in prototipi olan sıcak ilk yıldızın da çekimiyle dönmeye başlar. Bu sırada git gide diğer birikintilerle çarpışan gezegensel oluşumlar, gittikçe büyürler. Sonuç olarak hepsi, günümüz boyutlarına yakın boyutlara erişirler.
Güçlü Güneş rüzgarları ile hidrojen, helyum gibi ağır elementler dış güneş sistemine püskürülerek Satürn, Jüpiter gibi gaz devlerini oluştururken, daha içeride kalan Dünya ve diğer kardeşlerini taş gezegenler olarak şekillendirmiştir.

Güneş’in yaydığı ısı şu anda da, tıpkı eskiden olduğu gibi yavaşça artmaya devam ediyor. Bu artış, Güneş yeterince sıkıştığı için artık daha yavaş gerçekleşse de, hiç durmayacak.
Beş milyar yıl sonra ise dramatik bir olay gerçekleşecek. Güneş artık “anakol” denilen sağlıklı yaşam sürdüğü şu anki evreyi sona erdirecek ve bir kırmızı dev aşamasında şu ankinden yaklaşık 500 kat daha fazla enerji yayacaktır.
Dünya mı?
O günlerde ortada olmayacak bile...
Comentarios